kategoriler

ilginç farklı bilgi değişik gerçekler gerçek bilinmeyen bilinmeyenler gizli güzel kültür saçma eğlenceli olağanüstü sağlık şaşırtıcı akılcı bilim biliyormuydunuz dünya efsane faydalı hakkında istanbul karikatür komik kültürel su sır tarih az ağaç bilgiler bilinen bilinçaltı doğa düşünce faydaları hava hayat hayvan icat insan kadın kanser korkunç koru köpek neden rehber sanat tatlı tünel uzay yiğit özgür youtube çocuk çok az öğrenilenler 4 bin ışık yılı 7 tepe 90 AMERİKA DENEY DNA HAARP I.Q KIYAMET Nobel Prof. dr. Aziz Sancar Profesör SİLAHI Türkiye aile altı ama anlamları arasındaki araştırma aslında astral astronomi asıllar at ateş ayasofya bahattin bağlantılı beden beyazdır beyazıt bezuar biber bildiği biliyor muydunuz bilmedikleriniz bilmek blue beam boy boyama boyamak buluş bunları bölge canlar canlı cevaplar civciv contorıum dehliz deli deneyleri denizi derleme dili dimitri mendeleyev diş dişlek dondurma dost doğal doğayı doğrular duygular düşünmek edilen edirnekapı ejderi element elmas elmas gezegen en endişe erkek evrim eğlence fark farklar farkı fasulye fatih fazla feza fikir frekans garip gdo genel kültür gerilim gezegen geçirmek gitmeyin gobi gönderme gücü gülümseme harita hava kabarcıkları haytap herşey heykel hile hissetmek horoz hoş hücre inanılmaz insanoğlu iyi kabarcık kar karikatürleri karma kedi keçi keçisi kişi kişinin kocamustafapaşa komedi komodo korku korkutucu kreatif kristof kolomb kullanışlı kutusu kuyu köpekbalığı köpekler kötü küçük kınalıada kırmızı kısa kız maden mantıklı marmara mavi ışık projesi merak mesaj meyve meyveler mineral mod müzik nasa nedir nota oksijen olağanüstü.. ot oyun oyuncak pandora pandoranın kutusu penguen piri reis pıçaklarım reenkarnasyon renk renkler renklerin dili resim ruh ruh bedenden ayrılınca saadet sahte sakal sarayburnu saç saçmalık ses seyahat sirklere siyah sorular sosyal medya stromae su altı su altında subliminal sultanselim sütleğen sıhhat sıradışı sırlar tane tanınmış tarihin tasarım tavuk tebrik tehlike teori tepe toprak trajikomik tropikal twitter uydu uzay üssü uzun varoluş vestern video vine vitamin yansıma yasa yaşam yemek yeni dünya düzeni yeraltı yerebatan sarnıcı yesidef yiyecekler yüksek yüz yılan zarar verme zehir çekici çemberlitaş çirkin çizgi film çocukluk çokaz çöl çöller ölümler özellikleri ünlü üs üstün ışık şapka şarkı şartlar şehir şeker şifalı şu lüzumsuz bilgiler için ne ayıp halbuki kaynak göstermiştim şimdi göstermiyorum anasını satıyım

26 Ekim 2015 Pazartesi

Yaşam, Dünya Üzerinde 4.1 Milyar Yıl Önce Evrimleşmiş Olabilir!



UCLA'dan geokimyacılar Dünya üzerindeki yaşamın en az 4.1 milyar yıl önce başladığı yönünde bir kanıt buldu. Bu tahmin ettiğimizden 300 milyon yıl daha önce demek oluyor! Araştırmanın makalesi Proceedings of the National Academy of Science dergisinde yayınlandı. Bu konu hakkında, makalenin baş yazarlarından Mark Harrison şunları söylüyor,


"Bundan 20 yıl önceki araştırmada çıkan sonuç yaşamın 3.8 milyar yıl önce Dünya üzerinde başladığıydı ve bu herkesi şok etmişti. Ancak bilim bulgularımıza göre hayat çok çabuk başlamış olabilir. Belki de doğru maddeler karşılaştıklarında anında başlıyordur."


Araştırma ayrıca güneş sistemimizin bir meteor bombardımanına maruz kaldığını ve Ay üzerindeki kraterin 3.9 milyar yıl önce oluştuğunu da iddia ediyor. Araştırmanın yazarlarından Patrick Boehnke ise şunları söylüyor,


"Eğer bombardıman sırasında Dünya üzerinde bütün yaşam yok olduysa, bazı bilim insanları yaşamın tekrar ve çok hızlı bir şekilde yeniden başladığını iddia etmekte haklılar."


Uzun yıllardır bombardıman sırasında Dünya'nın kuru ve ıssız bir yer olduğunu zannediyorduk ancak Harris ve ekibinin araştırmaları bunun tam tersini iddia ediyor. Bulgular dahilinde konuşan Harris, erken Dünya'nın kuru ve cehennem gibi sıcak olduğuna dair kanıtların olmadığını, düşünülenin aksine şimdiki Dünya'ya daha çok benzediğinin altını çiziyor.


Elizabeth Bell tarafından yürütülen çalışmada ekip Batı Avusturalya'dan elde ettikleri 10.000 tane zirkon üzerinde çalıştı. Zirkonlar erimiş kayalar veya magmadan köken alan, ağır ve dayanıklı minerallerdir. Zirkonlar kimyasal yapılarından ötürü bulundukları ortamı sarmalarlar ve yıllarca koruyabilirler. Araştırmacılar bu zirkonlardan 656 tanesinde kara leke içerdiğini gördüler ve 79 tanesini özel yöntemlerle analizlediler.


Bell ve Boehnke yaptıkları kimyasal incelemeler sonucunda bu 79 zirkondan bir tanesinin iki bölgesinde grafit, saf karbon, tespit ettiler. Harrison bu buluş hakkında şunları söylüyor,


"İlk kez bir grafitin 4.1 milyar yıldır bir zirkonun içinde var olduğunu görüyoruz bu incelemelerden itibariyle. Sonucumuz son derece güvenli, bulduğumuz mineral şimdiye kadarki bulunan minerallerden en iyi durumda olanı ve daha akla yatkın bir açıklama henüz üretilemedi"


Ekip grafitin yaşını henüz tahmin edebilmiş değil, bildikleri tek şey zirkon 4.1 milyar yaşında ve grafit ondan daha yaşlı. Harris evrende başka canlı barındıran gezegenlerin de olduğunu ve hayatın düşündüğümüzden daha hızlı başlayabileceğinin altını çiziyor. Ancak fotosentez gibi, ileri düzeyde bir canlılığın evrimleşmesinin zor olabileceğini ekliyor. Bell sözlerine şöyle son veriyor:


"Dünya hakkında artık daha farklı düşünmeliyiz"




Kaynak:evrimagaci.org

23 Ekim 2015 Cuma

Blue Beam - Mavi Işık Projesi



Blue Beam - Mavi Işık Projesi
Kategori: Komplo Teorileri

Bilgiyi okumadan önce şunu anlamanızı istiyorum, dünya üstünde 2 tür insan vardır: Acık ve kapalı görüşlü olan. Görüş açısı, paraşüt gibidir, ne kadar geniş olursa o kadar yumuşak inersiniz. Bu bilgi, 0 gerçek ve şu an çarkları da zaten dönmekte. Bu yazıyı “sonuna” kadar okuduktan sonra hayata olan bakış açınız tamamen değişebilir. Yazı “gerçek” olan hayatî ele almaktadır ve rüyalar âleminde kredi kartlarıyla boğuşan, âlem yapan ve umurumda mı dünya diyen kesimi ilgilendirmemektedir. Sadece 1000’de 1'lik bir kesim bu yazıyı anlayacaktır. Eğer anlamadım diyorsanız demekki sizde rüyalar âleminde yasayan 1000'de 999'dan birisiniz. Yine de araştırmak ve anlamak için çok geç değil! Bu makalede 1994'te ortaya cıkmış olan bir raporun İngilizceden tercümesinden yararlanılmıştır.

Tekrar ediyorum, bu yazıda yazılanların hepsi gerçek! NASA'nın gizli Mavi Işık Projesi “Project Blue Beam” Bu Proje, yeni cağ inancını oturtabilmek için 4 farklı basmaklardan oluşmaktadır. Unutmamalıyız ki yeni cağ inancı kurulmak istenen“Yeni Dünya Hükümeti”nin temelini oluşturmakta ve bu inanç dışında “Yeni Dünya Düzeni”nin kurulmasına izin vermemektedir! Şunu tekrar edeyim: Yeni cağ dini/inancı olmadan “Yeni Dünya Düzeni”ni kurmak olanaksızdır. Bu yüzden de “Blum Beam Project” bu projenin en önemli temel taslarından biridir ve bu nedenle şimdiye gizli kalmıştır. Bilginin dışarı sızmasını 1994 ta Serge Monast isimli kişi sağlamıştır.



NASA'nın deşifre olan programlarından bir tanesinin adı, "Blue Beam", yani "mavi ışık"tır. Temel amaç, İlluminati adlı masonik örgütün Kudüs merkezli tek yeryüzü devletini oluşturabilmektir. Bunun için bütün dünyadan görülebilecek bir hologram oluşturulacak ve bu hologram, o toplumun inancına göre figürlerle yine o toplumun diliyle hitap edilecek şekilde uydulardan, HAARP ve casus uçaklardan faydalanarak bir gösteri yapılacaktır. Bu sırada düşük frekanslı yayınlarlar yapılarak beyinler etkilenmeye çalışılacak, işin içyüzünü bilmeyenler ise bu aldatmaya inanacaklardır.

İlluminati, yıllardır bu oyunu sergilemek için gizliden gizliye çalışıyor. Tarihi değiştirdiler, bilimi manipüle etiler, sinema ve sanatla inanmanız ve etkilenmeniz gereken kodları size yüklediler. Artık geriye tek bir hamle kaldı: "Mavi Işık Projesi".

Bu Proje, uygulanmakta olan senaryonun sadece görsel yönüdür. Bu projeyle amaç, uzay ve dünyadaki bağlantıları kullanarak özellikle gökyüzünde çeşitli görüntü ve simgeler oluşturmaktır. Yeni nesil lazerler sayesinde gerçek zamanlı hologramlar oluşturulmaktadır. Özellikle dinsel simgeler ve imgeler kullanılarak insanların beklediği veya görmek istediği bir takım görüntüler gösterilmektedir. Aşağıdaki videolarda da görülebileceği gibi, insanlar, görüntüler karşısında şaşkınlık ve hayrete düşüyorlar. Bir de bu görüntüleri kutsal mekanlar üzerinde yaptığınızda etkisi kat be kat Artıyor.

Amaç, aslında çok basit. Dinsel kaynaklarda bahsedilen ve beklenen Mesih, Mehdi çıkış alametlerini dünya teknolojileri sayesinde hayata geçirmek ve insanları kendi çıkartacakları, rol verdikleri kişilere itaat ettirmek.

Planlı Depremler ve Hileli “Buluşlar”
Bu projenin ilk ayağında birçok arkeolojik bilginin çökertilmesiyle ilgilidir. Olay, dünyanın belirli yerlerinde yapay olarak oluşturulan depremler ve akabinde ortaya çıkacak olan arkeolojik yeni buluşlar sayesinde bugüne kadar öğrenilmiş ya da öğretilmiş dinsel/ilahi bilgilerin hatalarını ve yanlış anlaşılmış olduklarını gözler önüne serecek. Bulunan tüm bilgiler ülkelerin dinlerini yüzyıllardır yanlış anlaşıldığını ortaya koyacak! Psikolojik hazırlıklar çoktan filmler sayesinde başlatıldı. Bunun ilk örneği, “2001: A Space Odyssey”, ardından “Star Trek” serisi ve “Kurtuluş Günü” filmi. Tüm bu filmler uzaydan gelen bir ET saldırısını ve tüm dünya halklarının ve ordularının birleştiği bir ani betimlemektedirler. En son film serisi “Jurrasic Park” evrim teorisini tekrar mikroskop altına almakta ve Tanrı'nın sözlerini yalanlamaktadır.

Hileli Buluşlar

İlk basmakta enlenmesi gereken en önemli konulardan birisi de, oluşacak planlı depremlerin bilim insanları ve arkeologlar tarafından gömülü olduğu iddia edilen gizliliklerin olduğu bölgelerde gerçekleşecek olması, yani artefaktların orada olduğu zaten tahmin ediliyordu ve deprem sayesinde hepsinin yeniden gün ışığına çıkması sağlanacak. Bulunan yeni antik bilgiler özellikle Hıristiyanlık ve Müslümanlık inancının temellerini çökertecek nitelikte ipuçları sunacak. Bunu yapabilmek için eski geçmişe ait kimi hatalı kanıtlar yenileriyle karsılaştırılarak uluslara dinlerini yanlış anladıkları gösterilecek.

Gökteki dev büyüklükteki “Uzay şov”u

Projenin 2. ayağı dev büyüklükteki bir 3 boyutlu göksel şovdan ibâret. şov Optik Hologramlar, lazer görüntüler ve sonik seslendirmeler (doğrudan kafanızın içine konuşabilme teknolojisi) içeriyor. Lazer gösterimli ve değişimli hologramlar dünyanın her bölgesinde ülkeye ve onların inançlarına bağlı olarak farklı şekilde hareket edecekler. Yeni Tanrı'nın sesi her dilde ve lehçede doğrudan kişilerin kafasının içine (telepati gibi) gelecek. Bunu anlayabilmek için çeşitli gizli örgütlerin yaklaşık 30 senedir yaptıkları araştırmaları incelemeliyiz. Sovyetler ileri teknoloji bir işlemciyi mükemmelleştirdiler ve hatta ihraç ettiler. İşlemcinin haznesine şimdiye kadar insan beyni ve vücudu üzerine yaptıkları anatomik, elektromekanik kompozisyon, kimyasal ve biyolojik yapılanma bilgilerini parçalar halinde yüklediler. Bu işlemciler serisi tüm insan dilleri, kültürleri ve bunlara bağlı anlamlarla yüklendirildiler. Sovyetler ilk olarak işlemcilerini objektif programlarla yüklemeye başladılar, en baslarda yeni Mesih programı ile. Görünüşe göre Sovyetler yani Yeni Dünya Düzeni yandaşları, kullandıkları metotlara aynı zamanda insanların ve toplulukların beyin dalgalarını hedefleyerek ister tek kişi ister bir ulus, istenilen yeni sisteme ya da diktatörlüğe uymak istemeyen kişilerin beyinlerine “intihar” teşvikli farklı beyin dalgaları yollayarak tehdit unsur eden kişileri ortadan kaldırmayı planlamaktadırlar.

2. ayağın 2 farklı bakış acısı vardır. İlk öncelikle “Uzay şov”u. Bu şov neyden dolayı kaynaklanacak? Dinlerin çökmesine az kala, verilmiş olan kehanetlere bağlı olarak es zamanlı yapılacak. Gösteri uydulardan, sodyum bazlı bir katman üstünde yerden yaklaşık 90 kilometre yukarıda gerçekleşecek. Günümüzde hâlen arada bir testlerini görüyor fakat bunları UFO gözlemlemesi olarak kayıtlara geçiyoruz!

Çok profesyonelce hazırlanmış bu şov sonucunda yeni Mesih tanıtılacak ve yeni dünya inancına adapte edilecek. Gereğinden çok gerçekler ortaya atılacağı için kimsenin karsı çıkma fırsatı olamayacak. “Hatta en bilgeler dahi kandırılacak”.

Projenin en can alıcı araçlarından biriyse “Tractor Beams” (Emici Işınlar). Bu sayede belirli insan grupları göğe çekilerek sanki Tanrı’nın evine gidiyorlarmış gibi bir görüntü yaratılacak. Bu teknolojinin testleri küçük gri uzaylılar tarafından yapıldığı savunulan kaçırılma olaylarında sıkça yapılmaktaydı. (Küçük griler Amerika de gizli laboratuarlarda üretilen Bio-Androidlerdir). Hesaplanmış olan, Yeni inanca ve Mesih'e karsı olacak ayaklanmalar ve akabinde gerçekleşecek kutsal savaşlar çok büyük, dünya üstünde görülmemiş bir insan kaybına neden olacak.

Mavi Işın Projesi 2000 yıllık eski kehanetleri evrensel bir tamamlanış olarak ortaya koyacak. Prensip olarak gökyüzü bir Film ekranı olarak kullanılacak ve uzay tabanlı uydular sayesinde dünyanın 4 kösesine es zamanlı, her dilde ve lehçede yayın yapılacak.

Bilgisayarlar tüm şovu uydulardaki yüklü programlar sayesinde koordine edecek. Holografik görüntüler neredeyse aynı ELF, VLF ve LF beyin sinyallerine bağlı olarak görsel ve işitsel olacak, aynı zamanda da sanki bir optik fenomenmiş hissi uyandıracak. Özellikle, her ülkeye kendi kültürüne ve inancına bağlı olan görüntüler ve akustik sinyaller verilecek. Dünyanın hiçbir kösesi es geçilmeyecek! Sanki uzayın derinliklerinden geliyormuşçasına verilen görüntü ve sesler, birçok Mesih bekleyen din gruplarını ve tarikatları çok etkileyecek ve sanki bekledikleri Mesih en sonunda gelmişçesine bir düşünce uyandıracak.


Ardından İsa Mesih, Hz. Muhammed, Buda, Krişna vb görüntüleri açıklanmış olan ilahi ve mistik gerçeklerden sonra iç içe kayarak bir bütünü oluşturacak. Fakat bu yeni gelmiş olan Tanrı esasında“Antichrist” denen yalancı peygamber olacak ve eski anlatımların yanlış anlaşıldığını bu nedenle kardeşin kardeşi vurduğunu, ulusların uluslara savaş açtığını belirtip artık eski dinlerin yok edilmesi gerektiğini ve yeni bir inanışa geçilmesinin vakti geldiğini söyleyecek. Bu yeni inanış tabiî ki Yeni Dünya Düzenin inancı olacak!

Tabiî ki bu mükemmel hazırlanmış plan dünya üstünde dev büyüklükteki bir düzensizlik yaratacak, ülkeler birbirlerine düşecek, herkes birbirini öğretileri için suçlayacak, din uğruna akmış olan milyonlarca doların hesabi yapılacak. Ayrıca, tüm bunların gerçekleştiği sırada tüm dünyada politik anarşi ve doğal afetlerden oluşan zararların gerçekleştiği bir an olacak. Hatta Birleşmiş Milletler yeni dünya dininin tanıtımı için Bethooven'in “Song of Joy” isimli müziğini kullanmayı planlıyorlardı. Eğer ki bu uzay şovunu yıldız savaşları programıyla bir araya getirirsek karsımıza su sonuç çıkıyor: uzun süredir ürelerinde çalışılmış olan elektromanyetik radyasyon ve hipnotizma! 1974'te araştırmacı G.F. Shapits yaptığı araştırmaların birini anlatırken; “Araştırmalara göre hipnotizörün kullandığı kelimeler elektromanyetik enerjiye çevrilebilir ve bu enerji doğrudan insan beyninin bilinçaltına, şahsin bilgisi ya da herhangi bir araca bağlı olmadan yerleştirilebilir ve sahsın bu iletiyi bilinçli bir şekilde kontrol ya da bloke etme olanağı yoktur! Bu sayede şahsın kişisel kontrolü elinden alınabilir ve özgür iradesi bastırılabilir. (Gerçek Zombiler!)

Channeling fenomeniyle uğraşanları bu alanı daha iyi incelemeleri tavsiye olunur! Birçok, kendini “Channeler” olarak tanıtan kişiler bu açıklamalardan sonra bir daha yayın yapmamışlardı. Çünkü birçoğunun mesajlarının birbirine çok benzediği ortaya cıktı. Channeling olarak gelen mesajların içeriği ve kaynağı gerçekten çok ciddi bir şekilde incelenmeli ve ayrıca mesajların Yeni Dünya Düzenine faydalı olup olmadığı göz önünde bulundurulmalıdır.

The Sydney Morning gazetesinin 21. Mart.1983 yayınladığı haberde, Sovyetlerin insan aklini ele geçirmeye çalıştıklarına dair yayınladığı haber etrafa korku salmıştı. Yazılan haber eski olmasına rağmen Sovyetlerin bu teknolojiyi ne kadar zamandır geliştirdiğine dair önemli bir ışık tutuyor. Sovyetlerin kullandığı işlemciler daha önce belirttiğimiz gibi dünya dilleri, lehçeleri ve anlamlarıyla yükleniyor ve objektif programlarla birbirlerine bağlanıyordu. Fakat biz artık Sovyetlerden bahsetmiyoruz! Bahsettiğimiz şey “Birleşmiş Milletler”, yeni dünya düzeninin minyonları işlemcileri hâlen gerekli bilgilerle yüklüyorlar.

Köşe yazısını yazan editör, haberin es geçilmeyecek kadar önemli olduğunu belirtiyordu. Sanırım bu mega-akil-kontrol-programını yapanlar bu programı farkında olmadan bir organizasyona satıp tüm insanlığın köleleşmesini sağlayabilecek bir temel yarattıklarını göremiyorlardı. Sadece 1983 ten günümüze bu programın ne kadar geliştirilmiş olabileceğini bir hayal edin!

Yapay Düşünce ve İletişim

Aşırı ilerlemiş olan teknikler bizleri Mavi Işın Projesinin 3. basamağına doğru götürüyor. Proje telepatik ve elektronik olarak güçlendirilmiş çift-yönlü iletişim metoduyla ELF, VLF ve LF dalgaları her kişiye ulaşacak ve akıllarında sanki tanrıları onlara doğrudan ruhlarının derinliğinden konuşuyormuşçasına ikna edici bir his yaratacak. Bu dalgalar uydulardaki işlemciler tarafından şu ana kadar dünyadaki her insani, onun dini, dili ve kültürü hakkında topladığı bilgilerle etkileyecek. Dalgalar doğal düşüncelere yatay olarak isleyip “yanıltıcı yapay düşünceler” dediğimiz olayı yaratacak.

Bu tip teknoloji 1970, 1980 ve 1990'larda insan beyni üzerine yapılan araştırmalarda beynin tıpkı bir bilgisayar gibi çalıştırılabileceğine ve nasıl manipüle edilebileceğini göstermektedir. Bilgi yüklenir, isleme konulur, entegre edilir ve verilen karşılığa göre de sistem programlanır. Akil Kontrolörleri bilgileri tıpkı aynı yolla ellerindeki işlemciler sayesinde gramer değişikliği yoluyla manipüle etmektedirler. Ocak 1991 de, Arizona Üniversitesinde sunulan “The NATO Advanced Research Workshop on Current and Emergent Phenomena and Biomolecular Systems” konferansı ne içindi? Şunun için: bilim insanları, bilinmeyen kaynaklar tarafından finanse edilen araştırmalarının yanlış ellerde potansiyel birer silah olarak kullanılabileceği konusunda uyarılmak istenmişti.

Buluşları sayesinde Amerika çoktan körlerin tekrar görmesini, sağırların tekrar duymasını ve felçlilerin tekrar yürümelerini sağlayan iletişim aygıtları üretmişti. Aygıtlar kurtuluşu olmadığı belirtilen hastaları ağrısız ve neştersiz şekilde iyileştirebilme özelliğine sahip. Bu yazdıklarım Bilim-Kurgu değil “gerçek”! Bu yeni iletişim aygıtları insan beynine ve nörolojik sistemlerine ultra-low frekanstaki radyasyon dalgalarıyla yeni bir bakış açısıyla bakmamızı sağlıyor. Bu aygıtların bazıları CIA ve FBI tarafından şuan kullanımda. Fakat bu aygıtlar asla hastaları iyileştirmek için kullanılmayacak çünkü bu yeni dünya düzeni için uygulanan ajandaya ve onun kuklaları olan Amerika hükümetine aykırı.

Yurt içinde, bu yeni aygıtlar, yeni dünya düzenine karsı grup ya da kişiler üstünde kullanılarak işkence ve suikast ile ortadan kaldırılmaları sağlanıyor. Sistem “Manchurian Adayları” yaratıyor. Halk kimin terörist ya da iyi olduğu konusunda manipüle ediliyor. Bu sistem sayesinde yeni bir “köle” halk tipi yaratılıyor. Uluslararası denemler ele geçirilmiş ve beyni yıkanmış kişiler tarafından Amerika, Kanada, İngiltere, Avustralya, Almanya, Finlandiya ve Fransa’da yürütülüyor. Ayrıca, İngiliz Bilgisayar Bilim insanlarının akıl almaz intihar serileri ve ölenlerin Amerikan Ordusuna olan bağlantıları çok ilgi çekicidir.

Simdi karşımıza çıkan soru su: herhangi bir hükümet, psikiyatrist ve şirket bu tip korkunç teknolojileri insanlığa karsı gerçekten ve bilerek kullanabilirler mi? Cevap, tabiî ki EVET!

Hükümet ajanları ve bunlara bağlı olan şirketler yeni dünya düzenini kurmak ve halkı tamamıyla kontrol edebilmek için gereken her türlü yola başvurmaktan kaçınmamaktadırlar. Neden sorusuna gelince: Sadece bir şey için, eğer ki halk korkunç eylemlerle korkutulur ve güvenliklerinin tehlikede olduğu hissi verilirse, halk sizi yeni koyacağınız “ırkçı yasalara”karsı desteklemekten başka bir şey yapamaz. Bu yolla halk silahsızlandırılır, tüm kişisel bilgileri ele geçirilir ve halka tüm bunların sadece güvenlikleri için olduğu söylenerek kandırılırlar. 2. olarak, onlarca yıllık politikanın ve sosyal yasamın bugünkü haliyle yeni sisteme adapte olamayacağından dolayı yeni ve alternatif ideolojilerle değiştirilmesi önerilir. Tabiî ki alternatif sistem çoktan planlamıştır! Bu yeni alternatif sistemin adi Yeni Dünya Düzenidir () ve halkın güvenliğiyle gönülden hiçbir ilişkisi yoktur. George Bush bir röportajında “Dudaklarımı okuyun: korku her zaman güçlü elitler tarafından halkı kontrol altında tutmak ve yönetmek için kullanılmıştır” demişti.

Eski “böl ve yönet” sistemi küresel bir şekilde uygulanmakta ve her kişiyi güvenliğinin risk altında olduğuna ve etrafındaki herkesi potansiyel bir suçlu olabileceğine dair inandırmaktadır. Tabiî ki bu tamamıyla “akil kontrolüdür”! Mavi Işın projesinin derinlerine inebilmek için psikolog James 5. McConnel’in 1970te yayınladığı açıklamaya bir göz atmalıyız. Demişti ki: Kişiler algi yeteneklerinin uyuşturucu hipnotizma ve çevresel hileli yönlendirme sayesinde bir “ödül ya da ceza” sistemi altında neredeyse tamamıyla kontrol altına alınabilir. Bu sayede halk pozitif bir beyin yıkama yöntemiyle dramatik ve çok hızlı bir kişisel ve karakteristik evrime uğratılabilir.

Başka bir psikolog, bir açıklamasında: “Bizler doğumumuzdan itibaren toplum ne istiyorsa yapmak için eğitilmekteyiz! Aslında kendimizin ne yapmak istediğinin bir anlamı ya da önemi yoktur. Bunun nedeni elitlerin ellerinde bu teknolojiyi barındırıyor olmalarıdır. Kimseye kendi öz kişiliklerini geliştirme hakkı tanınamaz!” Bu açıklama ve fikirler çok önemli bir temel teşkil etmektedir, çünkü bu temeller bugün birleşmiş milletler tarafından kullanılmaktadır ve kimsenin kendi öz kişiliğini keşfetmesine izin vermez. Aslında kimsenin kişiliğinin sırf toplum kendisini anti-sosyal görüyor diye değiştirmesine dair bir düşünceye kapılmasına gerek yoktur. Her birey yeni bir kişiliğe bürünme ya da bürünmeme hakları olduğuna dair bir dilemmadadır. Haklar hayal ürünü kavramlardır! Böyle bir hakkin varlığı üzerine tartışılamaz bile.

Bu açıklamalardaki önemli husus, yenin dünya düzeninin şu anki sosyal sistem üzerine oturtulacağıdır. Yani eski inanışlar artık “eski ve yanlış” olarak nitelendirilecek ve insanlar yeni inanışa davet edilecek. Halen eski inanışa bağlı olan kişilerse yeni inanışa geçmiş olan toplum tarafından dışlanmaya başlanacakları için yavaş yavaş değişime ayak uydurmaya başlayacaklar. Yeni inanışa geçmiş olanlarsa aslında sadece yeni dünya düzenine gerçekleri bilmeden destek olmuş olacaklar.

Bu şimdiye kadar tasarlanmış en büyük “Akıl Kontrolü” projesi olabilir mi? NASA'nın Mavi Işın Projesi, yeni Dünya Düzeni'nin en öncelikli görevidir. Sizlere bu bilgileri es geçip kenara itmeden önce dikkatlice okumanızı ve araştırmanızı tavsiye ediyorum. Gösterilen raporları daha da incelersek, akil kontrolü operasyonları için kullanılan ve Pasında/Kaliforniya da yerleştirilmiş olan insan sinir sistemiyle aynı frekansta yayın yapan bir sinyal sisteminin Loral Electro-Optical isimli firma tarafından dikilmiş olduğunu buluyoruz. Lokal firması Amerika ordusunun savunma sistemleri için anlaştığı en önemli firmalarından biridir. Amerika Hava Komutanlığından General Leonard Perem, Loral firmasına düşman askerlerinin akıllarına mesajlar yerleştirip kendi “süper askerlerini” düşman hattına rahatça sokabilmek için geliştirilmesini istediği bir teknolojiyi araştırmaları için bir sipariş vermişti. Geliştirilen cihaz elektromanyetik radyasyon yaratarak gigahertz frekansında [mikrodalga] ELF (extreme low frequency) dalgaları oluşturuyordu. Cihaz uzak mesafeden insanlara psikolojik ve fiziksel işkence yapma amacıyla yapılmıştı.

Bu tarz silahların 1970lerde Greenham Common hava üssünden bir İngiliz bayana karsı uygulandığına dair dava açılmıştı. Silahın gönderdiği sinyaller doğrudan işitme sinirlerini etkiliyor ve kişinin kendi düşüncelerini dahi duyma yetisini yok ediyordu.

Bu tip ELF teknolojileri birçok Amerikan savunma bölümü tarafından kamuya sunulmuştu. En önemlilerinden birkaçı “The Electromagnetic Spectrum and Low Intensity Conflict” Yüzbaşı Paul E. Tyler tarafından yazılmış; Albay David G. Dean tarafından yazılan “Low Intensity Conflict and Modern Technology Edict” koleksiyonuna eklenmişti. Kağıtlar 1984te iletilmiş ve 1986 dada Alabama Hava Üniversitesi tarafından yayımlanmıştı. Başka bir mikrodalga cihazıylaysa sesli sinyaller doğrudan belirli kişileri hedefleyebiliyordu ve etraftaki diğer insanları etkilemiyordu. Teknoloji oldukça basit ve hatta trafik polislerinin radar aletlerinin modifikasyonuyla yapılabilmesi mümkün. Cihazın ürettiği mikrodalga ses sinyalleri doğrudan beyine ulaşıyor. İste böylelikle Mavi Işın projesine geri dönüyoruz. Bilinçaltını etkileyen çift yönlü, sesli ve görüntülü uzay şovunda kullanılacak olan teknolojide iste bu tarz bir teknoloji.

Nobel ödüllü Dr. Robert O. Becker “The Body Electric” isimli kitabında 1960ların başlarında Allen Frie ve 1973te Walter Reed Ordu Araştırma Enstitüsünde DR. Joseph C. Sharp tarafından yapılan bir dizi testler gerçekleştirmişlerdi. Testler sırasında kapalı bir odada bulunan kişinin beynine kelimeler titreşimlere dönüştürülüp mikrodalga sinyallerle ışınlanıyordu ve alınan sonuçlarda sesler çok net anlaşılabiliyordu. Dr. Becker sonuç olarak böyle bir cihazın, teşhis edilemeden gizli operasyonları yönetme, hedef kişileri sadece kendisinin duyabildiği sesler yüzünden çılgına çevirme ve suikastçıları doğrudan programlamak gibi görevlerde kullanılabileceğini açıklamıştı.


Simdi bir düşünün ki bir anda herkes Mesihlinin sesini uzaydan konuşurken içinde duyuyor ve dinci fanatiklere talimatlar alıyor. Bu sayede tüm dünya üstünde şimdiye kadar görülmemiş bir histeri ve panik yaşanırdı. Hiçbir polis gücü, hepsi bir araya gelseler bile böyle bir düzensizlikle bas edemezler. 1978'de James C. Lynn tarafından yazılmış olan “Microwave Auditory Effect and Application” isimli kitap, mikrodalgayla nasıl doğrudan beyine ses sinyalleri gönderilebileceğini açıklamıştı. Bu teknoloji aslında körlerin görmesini ve sağırların duymasını sağlayabilirdi. Fakat bunun yerine bu teknoloji bir silah olarak dünya halkını köleleştirmek amacıyla kullanılmak üzere.

Allen Frie yazdığı bir raporda, kurbağalar üstünde yapılan denenlerde, kalp atış frekanslarının mikrodalga ısınlarla senkronize edilerek hızlandırılıp yavaşlatılabileceğinin mümkün olduğunu bulmuştu. Bu açıklama aynı zamanda insanlar üstünde kalp krizine yol açabilecek bir buluş olduğunu da gösteriyor.

Yapılan gösterilerde UHF (Ultra High Frequency) elektromanyetik enerji ısınlarının kas hareketlerini önemli ölçüde etkilediği gözlemlenmiştir. Mikrodalgalar aynı zamanda insan derisinde yanıklar oluşturabilir! Uyuşturucu, bakteri ve zehirlenme etkilerinize iyileştirebilir ya da insan beynini tümüyle etkileyebilir. Tüm bu etkiler 21. Eylül 1977 de CIA tarafından Sağlık ve Bilimsel Araştırmalar Enstitüsünün alt Komitesine sunulmuştu. O sıralarda MK-Ultra programını yöneten Dr. Sidney Gottlieb CIA'nın insan organizmasının uzaktan elektronik tekniklerle aktif hale getirilme araştırmalarını destekleyecek teknikler bulması için zorlandı. Bu, şuan varılan bir teknoloji! Bu teknoloji en üst aşamalarına getirildi ve şuan yeryüzünde uzaydan her kişiye her yerde ulaşabilecek kapasitede.

Eğer bu akil kontrolü işleminde daha derinlere inersek, aletlerin ve teknolojilerin politikayı çok daha can alıcı bir şekilde etkilemiş olduğunu görebiliriz. Michael Dukakis, 1988 de George Bush a karsı Demokratlar tarafında mitinglerini verirken, halkın onun konuşmalarını gereğinden yüksek pozitif algılaması ve Bush un seçimleri kazanma sansını azaltması nedeniyle ona karsı mikrodalga ısınları kullanılmıştı. Açıklamaya göre Kitty Dukakis inde üstünde kullanılmış olan bu ışınlar onu neredeyse intiharın eşiğine getirmişti. Amerikanın politik Disneyland'ında başkanlığa doğru ilerliden bir adayın böyle ailevi sorunları olması onu kolayca yarıştan alıkoyabiliyordu. Amerikan Ordusunun “Military Review” isimli dergisinin 1980 Aralık sayısında, Albay John B. Aleksander “The New Mental Battlefield: Beam Me Up, Spock” isimli yazısıyla ellerindeki tekniklerin kapasitelerini açığa vurmuştu. Yazdıklarında:

Çeşitli örnekler işlevin görüldüğü alanları göstermektedir. Enerjinin bir canlıdan diğerine aktarılması; iyileştirme ya da hastalıklara neden olma yetisi belirli bir mesafeye kadar başarılabilir, ancak hastalık ya da kaynağı belli olmayan bir ölümü sızdırabilme; telepatik davranış değişimi ve uzak hipnoz yetisi yaklaşık 1000 kilometrelik uzaklıklara kadar rapor edilmiştir.

Telepatik hipnoz kullanımı büyük potansiyellere sahiptir. Bu özellikle ajanlar bilinçlerinin derinlerinde programlanabilir ve bunun kesinlikle farkında bile olamazlar. Filmlerdeki “Manchurian Adayı” aslında aramızda yasamaktadır ve telefon yoluyla aktivasyona da ihtiyacı yoktur. Diğer akıldan-akıla sızma tekniklerime dikkate alınmaktadır. Eğer bu yeti mükemmelleştirilebilirse, doğrudan düşünce transferi telepati yoluyla tek bir akıldan ya da bir akil grubundan, hedeflenmiş kitleler üstünde uygulanabilir. Olayın kusursuzluk faktörü, alicinin aklına yerleştirilmiş olan düşüncelerin başka bir kaynaktan gelmiş olabileceğinin farkına varamamasıdır. Hedef her kimse, düşüncelerin orijinal olduğunu düşünecektir. İşte bu, tam olarak üstünde konuştuğumuz şey.

Mavi Işın Projesinin 3. ayağı “Telepatik Elektronik Çift-Yönlü İletişim”. Albay John Aleksander'in yazısının devamı:

Eğer ki uydular yoluyla yapay düşünceler küresel bir şekilde iletilebilirse, tüm dünya üstünde kesin bir akil kontrolü sağlanabilir. Kişinin tek karsı gelme yolu düşüncelerinin arka planını sürekli sorgulayıp bağlı olduğu ideoloji ya da dinsel inançlarına olan aykırılıklarını incelemekten geçer.

Sunu tekrar etmeliyim, günümüz televizyonu, reklamlar, modern eğitim ve sayısız sosyal baskı sürekli olarak temel düşüncelerinize saldırmakta ve sizleri değişime zorlamakta olduklarını aklınızdan sakin çıkarmayın. Albay Aleksander’in yazısındaki son sözleri söyle idi:

Burada sunulan teknoloji türleri birçok kişi için “saçma” olarak nitelendirilecektir çünkü bu bilgiler bu tip kişilerin hayatî görüşlerine uymamaktadır. Fakat kimi insanlar hâlen dünyanın bir tepsi gibi düz olduğuna da inanmaktadırlar.

Şimdi, bunun buradaki anlamı çok önemli, çünkü bu teknolojilere inanmayacak olan insanların oldukça çok sayıda olması mümkün ya da bunları bilim kurgu olarak nitelendirmeleri de. Fakat bu kişiler nasıl bir tehlikeyle karsı karsıya olduklarının farkında bile değiller. Mesih'in tanıtıldığı gece bu olaya hazırlanmamış kişiler kendilerini kurtarmakta geç kalmış olacaklar. İnanmadıklarından dolayda hazırlıksız yakalanacaklar.

Elektronik yoluyla Evrensel Doğaüstü Bağlamlar

4. ayakta evrensel doğaüstü bağlamlar elektronik yoluyla gerçekleştirilecek. Bu asama 3 farklı yönlere ayrılmakta.

İlk olarak insanoğlu dünya dişi bir uzaylı ırkın ülkelerinin büyük şehirlerinin saldırısına uğrayacağına dair aldatılacak ve bu yolla tüm ülkelerin nükleer silahlarıyla karsı gelmesi için hepsi provoke edilecek. Tüm nükleer silahlar ateşlendikten sonra Birleşmiş Milletler Senatosu ateşlemeden kısa bir süre sonra ülkelere füzelerini imha etmeleri için çağrı yapacak ve saldırının olmadığını açıklayacak. Peki, Birleşmiş Milletler Senatosu saldırı olmadığını nereden bilmiş olacak? Sahneyi kendileri kurdukları için!

2. olarak Hıristiyanlar, İncil'e göre beklenen bir iblisin yaratacağı katliama karsı gelecek olan dünya dışı bir ırkın kendilerini kurtarmaya geleceklerine inandırılacaklar. Olayın amacı tüm yeni dünya düzenine karsı gelebilecek muhaliflerin tek seferde ortadan kaldırılması. Aslında bu olay uzay şovunun başlamasından birkaç saat sonra gerçekleşecek.

3. olarak elektronik ve doğaüstü güçlerden oluşan bir miks yapılacak. Bu sefer kullanılan dalgalar optik fiberde, coaxial kablolarda (TV), elektrik ve telefon hatlarında kısacası her cihazda doğaüstü güçlerin gezmesini sağlayacak. Cihazlardaki çipler zaten bunun için hazır! Bu olayın amacı insanları küresel bir şekilde şeytânî ruhlarla karsı karsıya getirip düzensizlik ve kaosa neden olmak. İnsanlar bu yüzden psikolojik bunalımlara, intihar dalgalarına ve katliamlara varan düzensizliklere itilecek. Binlerce Yıldız gecesinin ardından dünya halkı yeni Melihi kabul etmek için hazırlanmış olacak. Barış ve düzen ne pahasına olursa olsun yerine oturtulacak. Hatta özgürlüklerin kaybolması pahasına.



Nakitin ve bağımsızlığın yok edilmesi. 4. ayakta kullanılan teknikler eski Sovyetlerin komünizmi kabullendirmek için kullandıklarının aynisi olacak. Ayni teknik Birleşmiş Milletler tarafından yeni dünya dininin ve düzeninin oturtulması içinde kullanılacak. Birçok insan bu olayların ne zaman gerçekleşeceğini ve 1000 yıldız gecesinin tarihinin tam olarak nasıl seçileceğini soruyor.

Aldığımız birçok raporlara dayalı bilgilere göre, sanıyoruz ki tüm bunlar küresel bir ekonomik çöküşün ardından başlayacak. Fakat tam bir ekonomik çöküş değil! Fakat nakit ve plastik paradan kurtulmadan önce oluşturulacak yeni bir “ara para birimini” kabullendirecek kadar bir çöküş. Ara para birimi herkesi ellerindeki nakdi bankalara yatırmaya zorlayacak ve bu sayede parası olup da buna ihtiyacı olmayanlar bile yeni dünya düzenine karsı herhangi bir ayaklanmayı finanse edebilecek yetilerini kaybedecek. Nakit para sistemi yok olacak! Bu ilk işaretlerden biri.

Fakat küresel elektronik para sistemi oturtabilmek için gelecekte parası olacak olanların paralarını sadece elektronik olarak transfer etmelerine izin verilecek. Son yıllara doğru neredeyse herkes elindeki nakitini tümüyle harcamış duruma getirilecek. Herkes sadece 0 konseyine bağlı olarak yaşamını sürdürebilecek. Bağımsızlığı önlemek için, yeni dünya düzeni zaten şimdiden vahşi hayvanlara, kuşlara, balıklara vb microçipler yerleştirdi! Neden? Bu sayede yeni dünya düzenini kabul etmeyenlerin avlanmaları ve hayatta kalmaları engellenecek. Eğer ki buna karsı gelirlerse, uydular tarafından takip edilip bulunacaklar ve ya hapsedilecekler yâda öldürülecekler.

Yeni dünya düzeni zaten ülkelerin yasalarını değiştirmekte ve bu sayede herkesi belirli yiyecek ve vitaminlere bağlı bırakmakta. Ayni zamanda dinsel ve psikiyatrik bozuklukları olanlarla ilgili yasalarda değiştirmekte ve bu sayede sisteme karşı tehdit olabilecek kişilerin kimlikleri tespit edilmekte. Üreme bozukluğu olarak görülenler ölüm kamplarına yollanıp organları alınacak ve en yüksek ödeyenlere satılacaklar. Öldürülmeyenlerse ya köle gibi çalıştırılacak ya da laboratuarlarda kobay olarak kullanılacak. Diktatörlüğün amacı gezegendeki herkesi istisnasız kontrol altına almaktır. Bu yüzden herkesi kontrol altında tutabilmek için her yerde izleme kameraları, infrared kamerlere vb gibiler şuan monte edilmiş durumda. 1940 ve 1950lerin insanları birbirlerine yârdim edip yaşamlarını kolaylaştırmaya ve üretken bir hayat sürmeye çalışırlardı!

Yeni teknoloji sadece insanları izlemek kontrol altında tutabilmek için geliştirildi. Bu teknoloji belirli bir amaç için geliştirildi ve bu amacı görmezden gelerek ya da farkına varmaktan kaçınarak sadece kurulacak olan yeni dünya düzeni, antichrist ile gelen yenidünya dinî ve yeni dünya hükümetini bir adim daha yaklaştırmış olacaksınız. Eğer göremezseniz, eğer öğrenemezseniz, eğer anlayamazsanız, siz ve aileniz balkıda arkadaşlarınız sizler için çoktan hazırlanmış olan ocaklarda yakılmaya yollanacaksınız. Bu ocaklar ve kamplar dünyanın her yerinde sizinle uğraşabilmek için kuruldular. Tümüyle polis kontrolünde olan bir ülkede kimse güvende olamaz! Bu raporu açıklayan Serge Monast ve arkadaşı, açıklamadan birkaç gün sonra kalp krizi geçirmiş bir şekilde ölü bulundular.

Anlamak isteyenler için: Ne kadar ödeme zorunluluğu altında olduğunuzu bir hesaplayın. Vergileriniz, sigortalarınız, faturalarınız. Bugün devlete işiniz düştüğü zaman parmak izi ya da fotoğraf bırakmadan bir işlem yapabiliyor musunuz? İstediğiniz telefonu kullanabiliyor musunuz? Arabanızla istediğiniz gibi ticaret yapabiliyor musunuz? İstediğiniz gibi yurtdışına çıkabiliyor musunuz? İstediğiniz yere ev kurabiliyor musunuz? Hadi araziyi aldınız diyelim, evinizi istediğiniz gibi inşâ ettirebiliyor musunuz? Aldığınız yiyeceklerin, özelliklede hazır yiyeceklerin nereden geldiğini gerçekten biliyor musunuz? İçtiğiniz suda neler olduğunu biliyor musunuz? Doktorunuzun size verdiği ilaçların sizi gerçekten iyileştirdiğine inanıyor musunuz? Kanserin 0 çaresinin olmadığına hala inanıyor musunuz? Size yapılan asıların içeriğini biliyor musunuz? Toplumun bir bireyi misiniz yoksa toplumdan bağımsız birimisiniz? Bundan ne kadar eminsiniz? Ülkenizde kaç tane cezaevi olduğunu ve kaçının bos olduğunu biliyor musunuz? Deniz suyundan su üretmeyi biliyor musunuz? Balık tutmayı ve olta kurmayı biliyor musunuz? Bitki yetiştirmeyi biliyor musunuz? Örmeyi ve iplik yapmayı biliyor musunuz? Codex Alimentraius un ne için oluşturulduğunu biliyor musunuz? Kopenhag’daki Küresel ısınma antlaşmasının esas nedeninin bir dünya hükümeti kurmak olduğunu biliyor musunuz? Antlaşmanın maddelerini okumuş olan var mı?



Kaynak:http://gizliilimler.tr.gg/

22 Ekim 2015 Perşembe

Saçma Sapan Ölerek Dünya Tarihine Geçen Ünlü İsimler

Jack Daniel

Dünyanın en ünlü viskisinin üreticisi Daniel 1911 yılında, iş yerindeki para kasasını açamaz ve sinirlenerek tekme attı. Ayak parmağı kırılan ve ayağı kısa sürede enfeksiyon kapan ünlü viski üreticisi bir süre sonra kan zehirlenmesinden dolayı hayatını kaybetti.

Sihirbaz Harry Houdini

22 Ekim 1926´da Houdini, Montreal´de Princess Tiyatrosu´nda gösteri yapacaktı. Akşama doğru soyunma odasındaki yatakta yatarken üniversiteden genç bir boksör geldi. Houdini´nin mide kaslarının çok güçlü olduğunu duymuştu; gerçekten de böyle gösterileri vardı, vurulan yumrukların gücü ne olursa olsun dayanabiliyordu. Genç boksör bunu denemek istiyordu ve Houdini kabul edince boksör onu yumruklamaya başladı. Oysa Houdini gösterilerden önce uzun bir hazırlık yapıyor ve mide kaslarını adeta kitleyebiliyordu. O gün yeterince konsantre olmamıştı ama daha da kötüsü apandisitinin patladığını bilmiyordu. Yumrukların ardından gösteriye çıkmaya hazırlanırken birden fenalaştı ve hemen hastaneye kaldırıldı. Bir kaç gün sonra öldü.

İsveç Kralı Adolf Frederick

61 yaşındaki kral havyar, havuç çorbası, ringa balığı, karidesli börek, kadehlerce şampanya 10 porsiyondan fazla tatlıyı götürdükten kısa bir süre sonra çatlayarak öldü.

Draco

Tarihin ilk yasa koyucusu olan Yunan Draco sahneden konuşmasını bitirdikten sonra kutlamak için üzerine atılan şapka ve montların altında kalıp boğularak öldü.

Almanya Kralı ve Kutsal Roma Cemen İmparatoru Frederick Barbarossa

Ünlü imparator bir Haçlı Seferi sırasında size çok tanıdık gelecek bir yerde, havanın sıcaklığından bunaldığı için Göksu Irmağı'na girdi ve boğularak can verdi.

Antik Yunan Oyun Yazarı ve Filozof Eshilios

Efsaneye göre; M.Ö. 455 yılında bir kartalın taşıdığı kaplumbağayı kafasına atması ile hakkı rahmetine kavuşmuş.

Boby Leach

Yaptığı birbirinden ilginç gösteriler ile ''ölüm geçirmez'' lakabını alan adam çok trajik bir şekilde öldü. Yolda yürürken bir yandan da portakal soyan adam elindeki bıçağı ayağına düşürdü ve yaralandı. Kısa süre sonra enfeksiyon kaptı ve hayatını kaybetti.

Ressam Sir Francis Bacon

Ressam kışları tavukların kar üzerindeki davranışlarını gözlemlediği ve onları soğuktan koruma yolları üzerine bir deney yaparken üşüterek zatürre oldu ve yaşamını yitirdi.

Matematikçi Kurt Gödel

Eksiklik teoremi ile tanınan Gödel zehirleneceği paranoyasına kapılmıştı. Karısının yaptığı yemeklerden başka yemek yemezdi. Karısı hastalanınca yalnız kalan matematikçi açlıktan hayatını kaybetti. Bulunduğunda cenin pozisyonunda yatıyordu ve sadece 29.5 kiloydu.

Taylan Prensesi Sunandha Kumariratana

Bir gölde yüzerken hizmetçilerinin gözleri önünde boğuldu. Hizmetçiler onu kurtarabilecek pozisyondaydılar ama kurtarmadılar çünkü prenses dokunmak kesinlikle yasaktı.

Dedektif Alan Pinkerton


1884 yılında kaldırımda yürürken dilini ısıran dedektif tedavi olmaz ve dili mikrop kaptı. Çok geçemeden iltihap sonucu hayatını kaybetti.

Oyun Yazarı Tennessee Williams


20. yüzyılın en iyi drama yazarlarından olan Williams 71 yaşındayken boğazına kaçan bir şişe kapağı yüzünden boğularak hayatını kaybetti.



Kaynak:mynet.com

21 Ekim 2015 Çarşamba

Tarihin En Korkunç Deneyleri
İnsanoğlunun merakı sınır tanımıyor

Tarihte öyle ilginç deneyler var ki çoğu ilginç boyutunu aşarak korkunç düzeylere varmış bu deneyleri okuyunca hayretler içinde kalacaksınız. Bilim adamlarının bu inanılmaz deneyleri hem korkutucu hem de sıradışı. Kimisi ölüyü diriltmeye çalışmış kimisi de yeni tür hayvan yaratmaya çalışmış ve sınırları aşmış bu deneylerin amacı neydi?
*1962'de Tusko isimli bir file, tipik bir insan dozundan 3 bin kat daha fazla olan 297 miligram LSD enjekte edildi. Kendi çevresinde dönen fil bir saat sonra öldü.

Deneydeki amaç, LSD'nin geçici bir deliliğe neden olup olmayacağını öğrenmekti.




*1954'te Sovyet cerrah Vladimir Demikhov bir köpek yavrusunun başını, ön ayaklarıyla birlikte bir Alman Kurt köpeğine naklederek çift başlı köpek elde etti.Her iki baş da ayrı ayrı süt içebiliyor hatta birbirlerinin kulaklarını ısırabiliyordu. Köpekler bir aydan az yaşadı.




*Hindilerin seks yaşamını araştıran iki bilim adamı, dişi bir hindi maketini erkek hindilerin önünde parçalara ayırdılar.

Modelden geriye bir tek çubuk kaldığında bile erkek hindiler arzuluydu.


*Sarı hummanın bulaşıcı bir hastalık olmadığını ispata çalışan stajyer doktor Stubbins Ffirth, bu hastalığa yakalanan bir kişinin kusmuğunu gözlerine, kendi yarasına sürdü ve sonunda da içti.

Doktor sağlığını kaybetmedi çünkü sarı humma bulaşıcı değildi. Daha sonra bu hastalığın ancak virüs taşıyan sivrisineklerin ısırığıyla bulaştığı kesinleşti.


*Lawrance Sheean, tırnak yiyen bir grup erkek çocuğunun uyuduğu odada her gece defalarca "Tırnaklarım çok acı" cümlesini tekrarladı.

Yaz tatili sonunda biten deneyde çocukların yüzde 40'ının tırnak yeme alışkanlığına son verdiği tespit edildi.


*Robert Cornish 1930'larda tahtıravalliye benzer bir düzenek kullanarak ölü hayvanları canlandırmaya kalkıştı.

Yeni ölen bazı köpeklerin damarlarına adrenalin ve anti-pıhtılaştırıcılar enjekte etti. Bazı denekler bir süreliğine ağır beyin hasarı ve körlükle hayata döndü.


*1960'larda Ian Oswald, insanların her koşul altında uyuyup uyuyamayacaklarını tespit etmek için gönüllülerin gözkapaklarını açık kalacak şekilde yapıştırdı, gözlerine 50 santim öteden yanıp sönen ışıklar tuttu. Elektroşoka ve yüksek sesli müziğe de maruz üç denek de 12 dakika içinde uyudu.


*Evrensel yüz ifadelerini tespit etmek isteyen psikolog Carney Landis, deneklerinin yüz kaslarının hareketini takip etmek için yüzlerine yanık bir mantarla hatlar çizdi. Daha sonra deneklere amonyak koklatıldı, caz dinletildi, porno izlettirildi, elleri kurbağa dolu bir sepete sokuldu.
En sonunda tüm denekler canlı bir farenin kafasını kesmeye ikna edildi. Bu eylem sırasında çekilen fotoğraflarda denekler "Deneyin Büyük Tanrısı"na kurban adayan garip bir tarikatın mensuplarına benzer yüz ifadelerine sahipti.






20 Ekim 2015 Salı

Komodo Ejderleri Hakkında Çok İlginç

Bunları bence bilmiyordunuz...











Adına ejder denilmesine karşın aslında bir varan çeşididirler.


Endonezya'ya bağlı Komodo, Rintja ve Flores adalarında bulunurlar. Otlak alanları tercih ederler.


Komodo ejderleri iyi yüzer ve tırmanırlar ve gün boyunca aktiftirler. Yılanlarda olduğu gibi, uzun, çatallı dillerini kullanarak yiyecekleri bulurlar.


Başlıca besinleri hayvan leşleridir. Aynı zamanda geyik ve yaban domuzu da avlarlar. Komodo ejderleri manda kadar iri hayvanları bile öldürebilirler. Salyasında çoğu tehlikeli 50'den fazla çeşit


Yemeklerinden geriye hiçbir şey bırakmazlar. Dişileri her yıl on beş civarında yumurta yaparlar. Onları yere gömüp, kuluçkaya yatarlar.


Komodo ejderleri 1912 yılında Komodo adasındaki araştırmalara kadar doğal çevreleri dışında bilinmiyordu. Uzunluklarının 7 metrenin üzerine çıktığı iddia ediliyordu, fakat bilinen en büyük örnek, 3,50 metre boyunda ve 166 kg. ağırlığındadır.

Komodo Ejderi'nin ısırığında yılana benzer bir zehir bulunur. Bu zehir kurbanlarını şoka sokar, kanın pıhtılaşmasını engeller, kan akışının hızlanmasına, böylelikle kan basıncının düşmesine ve bilincinin kapanmasına neden olur.


Ayrıca Komodo Ejderi avını ısırdıktan sonra hemen yemeyebilir, avı zaten girdiği şok sonucu öleceğinden daha sonra geri dönüp beslenebilir. Komodo ejderi, memelilerle beslenmesi ve sık sık insanlara da saldırmasıyla tanınıyor.

Aynı zamanda dişi komodo ejderlerinin içinde erkek üreme hücresi oluşturacak bir kısım bulunur ve bu kısım zor durumlarda kullanılarak dişinin kendi kendine üremesini sağlar. Yeni doğan 
komodo ejderleri kendi başlarının çaresine bakmak zorundadırlar ve pek çoğu savunmasızdır.

Yavrular yetişkinliğe kadar olan sürelerini daha güvenli ve potansiyel av olan böceklerle dolu ağaçlarda geçirirler.


Yavruların yetişkinliğe ulaşması 1-2 yıl sürer ve yetişkinliğe ulaştıktan sonra genellikle 50 yıl yaşarlar.


Komodo ejderlerinin soyu insan baskısı yüzünden tehlike altındadır. Kolayca yayılabilmelerine rağmen insanların onların adalarına yerleşmesi, komodo ejderlerini ve onların avlarını avlamaları türü soy tükenmesiyle karşı karşıya getirmiştir.


Ortalama bir sürüngene göre oldukça zekilerdir. Yalnızca birkaç hayvanat bahçesinde ve doğal parklarda görülürler. Türü ehlilleştirmek imkansız ve tehlikelidir. Komodo ejderleri eski soyu tükenmiş devasa bir varan türü olan megalanya ile yakın akrabadırlar.


Günümüzde sadece Endonezya'nın Komodo, Rinca (veya Rintja), Padar, Flores, Gili Motang, Owadi ve Samiin adalarında yaşamaktadırlar.

Komodo ejderinin ne zaman öleceğini bilen tek canlı olduğu iddia ediliyor fakat konuyla ilgili henüz bilimsel bir açıklama yapılmış değil.



19 Ekim 2015 Pazartesi

Kediler ve köpekler hakkında ilginç bilgiler
Evinizde kedi veya köpek besliyorsanız, bu hiç duymadığınız bilgileri öğrenmek isteyebilirsiniz.

* Yavru kediler saatte 50 kilometre hızla koşabilir ve kendi boylarının 3 katı uzağa atlayabilirler.

* Kediler karanlıkta insanlardan 6 kat daha iyi görürler

* Köpeklerin koku alma duyuları çok gelişmiştir. İnsanlardan binlerce kat daha iyi algılayıp, ayırdedebilirler. Bu yetileri sayesinde kayıp insanları bulabilirler.

* Kedilerin yemeklerini ayakaltı bir yere koymayın. Yemek yerken mahremiyet isterler. Bu sebeple sıkça geçilen yerler yemek alanı olarak doğru değildir.

* Kedilerin duyma yetileri, köpeklerden ve insanlardan daha güçlüdür.

* Kediler yüksek frekanslı sesleri duyabilirler. Kemirgenler bu sesi iletişim için kullanırlar; köpekler ve insanlar bu sesi duyamazlar.


Kedi ömrü ortalama 15-16 yıldır.

* Köpekler, dişlerinizi gösterdiğiniz için gülümsemeyi agresiflik göstergesi olarak algılayabilirler.

* Kedilerde köprücük kemiği yoktur. Bu sayede başının sığdığı heryere girebilir.


Dalmaçyalı cinsi köpekler doğduklarında tamamıyla beyazdırlar, siyah lekeleri sonradan oluşur.

* Kediler, uykuyu en seven memelilerdendir. Günün 16 saatini uyuyarak geçirirler. Bazıları kedilerin yürürken bile uyuyabildiklerini söyler. Bununla birlikte kedilerin en aktif olduğu saatler, akşam saatleridir.

* Kediler 100 değişik ses, köpekler ise 10 ses çıkartabilirler.


* Köpeklere davranışlarını kontrol edebilmeleri için yardım ettiğiniz taktirde sizin sadık dostunuz olmamaları için hiç bir neden kalmayacaktır.

* Kediniz ses tonunuzdan ne söylediğinizi anlar. Onlarla konuşabilirsiniz! Mesela bağırdığınızı çok iyi anlarlar.

Kedilerle ne kadar çok konuşursanız, sizinle daha çok konuşmaya başlarlar.

* Kediler elektrik prizleri ile kablolarla oynamaya çok severler.

* Köpeklerin ter bezleri ayaklarındadır.


* Kedilerin bıyıkları çevredeki hareketlere karşı son derece duyarlıdır. Ani bir hareket hemen bıyıklar tarafından algılanır.

* Kediler oyun oynamaya bayılırlar. Özellikle yavru kediler için oyun aynı zamanda sosyalleşme anlamındadır.

* Köpekler doğdukları andan itibaren insanlara karşı sevgi duyarlar. Bu şekilde dünyaya gelen tek hayvan türü köpektir.


Kediler uyanık kaldıkları zamanın 1/3ünü kendilerini temizleyerek geçirirler.

* Aynı insanlar gibi, köpeklerde eğitim alabilir ve becerilerini geliştirebilir. Bu eğitimlerin en zoru K9′dur. K9 köpekleri zor bulunur ve çok pahalıdır.

* Yavru kedilerin sürekli uyumalarının sebeplerinden biri, bir büyüme hormonunun yalnızca uyurken salgılanmasıdır.


* Kedilere göre evdeki iki ayaklılar, onlara bakmak ve canları istediklerinde kendilerini sevmekle yükümlü birer köledir. Köpeklerin aksine kediler insanları sahipleri olarak görmezler.

* Eğer bir kedi size bakarak gözlerini kısıyor ve kırpıştırıyorsa bu sizinle dost olduğu anlamına gelmektedir.

* Her kedinin burun izi, insanların parmak izleri gibi kendilerine özgüdür.


* Mavi gözlü kediler genellikle sağır doğarlar. Van kedileri, bu gruba dahildir.

* Kediler için; dik bir kuyruk gururu, yana yatmış bir kuyruk saldırganlığı gösterir.



Kaynak:mahmure.com

16 Ekim 2015 Cuma

İşte Sirk Gerçeği !



“Sirk, circus,zirkus, cirque,circo” hangi dilde olursa olsun bedeli ağır bir eğlence.

Filler bunu nasıl yapıyor?

"Sink that hook into ‘em ... when you hear that screaming then you know

you got their attention. … "-

Tim Frisco adındaki sirk eğitmeni yeni nesillere bir fili nasıl yola getirebileceklerini bu sözlerle açıklıyor. “ Kancayı batır … çığlığı duyduğun an dikkatini çekmişsin demektir.” Frisco bunu bir sirk eğitmeni olan babasından öğrendi, sirk eğitmeni olmak isteyen yeni nesiller Frisco’dan öğrenecek ve bu işkence böyle sürüp gidecek.,

Sirkler, çocuklara hayvanları sevdirmek ve insanları eğlendirmek için varlığını sürdürüyor. Ancak ödenen bedel düşünülünce eğlenceden pek de eser kalmıyor. Ormanların kralı aslan ormanında gezinirken şüphesiz ki ateş çemberinin içinden atlamıyor, dev cüssesiyle insanoğlunu ürküten fil ailesiyle birlikte Afrika’da top oynamıyor ya da bisiklete binmiyor. Peki sirkteki hayvanlar “eğlence “ adı altında yaptıkları onca şeyi nasıl yapabiliyor hiç düşündünüz mü?

Kendi doğalarında, özgürce , hak ettikleri şekilde yaşamaları gerekirken “insanlar” tarafından küçücük kafeslere hapsedilerek oradan oraya sürükleniyorlar. “Yaşamak” üzere kapatıldıkları kafesler o kadar küçük ki çoğunlukla sağdan sola dönecek kadar yerleri bile olmuyor. Yemek odaları, yatak odaları ve tuvaletleri de yine bu küçücük kafesler oluyor. Sirkler gezici ekiplerden oluştuğu için yaşam için en gerekli madde su bile kısıtlı miktarda bulunuyor. Bırakın banyo yapıp temizlenmeyi bazen içecek su bile bulamadan bir sonraki durağa kadar yolculuklarına devam ediyorlar.

Filler zarar vermelerinden korkulduğu için uzun yılar boyunca ayaklarından zincirleniyor. Bebek filler annelerine en muhtaç oldukları zamanda,ağaç yaşken eğilir mantığıyla eğitime başlamak için, annelerinden koparılıyor. Yavrular da iplerle bağlanıyor kaçmalarına engel olmak için, ama yerlerinde durmadıkları için bağlandıkları ipler vücutlarında kesikler oluşturuyor. Birçok sirk, hava şartlarına hiç önem vermediği için hayvanlar aşırı sıcağa ya da soğuğa maruz kalabiliyor. Yemek konusu ise başka bir dert. Doğadaki kardeşlerinin yediklerini yemeleri şöyle dursun çoğunlukla daha iyi bir performans elde edebilmek için normalden daha az beslendikleri bile oluyor. Bu hayvanlar arsında hastalık sık görülen bir şey. Tropikal bölge hayvanlarına bakabilecek veteriner az olduğu için de acı çekerek “hayata” gözlerini yumuyorlar.

Sorulması gereken en önemli soru ise bu hayvanların “show” adı altında sunulan performansları nasıl sergiledikleri. Kendi doğalarında yapmadıkları ve asla yapmayacakları hareketleri yapmaları için “ insan” eğitmenleri çoğunlukla işkenceye varan yöntemler kullanıyor. Haliyle bir file, ayıya ya da aslana “otur”, “kalk”, “yat” denildiğinde sizi dinlemeyecektir. Ama ona şiddet uygularsanız önünüzde eğilecektir. İşte eğitmenlerin kullandıkları yöntem de bu. Elektrik şoku, kancalar, baseball sopaları, kırbaçlar ve borular kullandıkları işkence aletlerinden birkaçı. Kendilerini tehdit altında hissedip de zarar vermesinler diye ağzı sürekli kapalı tutulan hayvanlar var. Bazıları ise ilaçlarla uyuşturuluyor hükmetmek kolay olsun diye. Daha ileriye gidip dişleri sökülenler bile var. “Hadi hamamda koca karılar nasıl bayılır göster bakalım” denilen ayıların ise ayaklarındaki pençeler yakılıyor ki ayakta durabilsinler.



Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde hayvanlarda ruhsal bozuklukların baş göstermesi kaçınılmaz oluyor haliyle. Ve kendilerine hükmetmeye çalışanlara zarar verebiliyorlar. Haklı yere yaptıkları bu saldırıda suçlu olan yine “onlar” oluyor. Ve sonunda yine cezayı onlar alıyorlar, belki de bu kez tamamen canlarından olarak. Araştırmalar 1990’dan bu yana aslan, kaplan gibi hapsedilmiş büyük kedilerin 46 insanın ,ayıların 8 i çocuk 13 insanın 26 ise ayının ölümüne neden olduğu biliniyor Primatlarda durum daha farklı. 1990’dan bu yana 2 insanın öldüğünü , 130’unun yaralandığını ve 450 primatın öldüğünü görüyoruz. Hapsedilmiş filler ise 57 insanın ölümüne 120 insanın da yaralanmasına sebep olmuş. “Yaşamaya” zorlandıkları şartlar düşünüldüğünde onları suçlamak ne kadar mümkün?

Peki uzun yıllar boyunca acı çekerek insanları eğlendirdikten sonra bu hayvanlar için “ SON” nerede başlıyor? Bir hayvan artık gösteri yapamayacak kadar yaşlanmış ya da beceriksizleşmişse emekliliğini geçirebileceği birkaç seçenek var. Ya ölene dek kafeste “yaşamaya” devam etmek, ya bir av sahasına avlanmak üzere satılmak ya da bir laboratuara denek olarak satılmak.

“Bana ne” deyip kenara çekilmek de bir seçenek tabi ama bu vahşete daha fazla seyirci kalmamak ve içinde yer almamak “onlar” için atılacak en büyük adım belki de. Şehrimize gelen, hayvanların eğlence aracı olarak kullanıldığı, sirklere paramızı harcamayalım. “Onların” bizim ödediğimizden daha ağır bir bedel ödediğini hatırlayalım. Çevremizde bu sirklere gitmek isteyenler varsa, sahneye yansımayan ama geri planda yaşanan bu “acımasızlığı” onlarla da paylaşalım. Ziyaretçi bulamadıkları zaman bu sirkler zaten kapanmak zorunda kalacak ve hayvanlar özgürlüklerine kavuşacaklardır.

İlla sirk diyorsak da hokkabazların, cambazların, trapezlerin, palyaçoların olduğu sirkleri tercih edelim. Sadece bunlarla eğlenen ülkeler var. Öyle ki İsviçre, Avusturya, Kosta Rika, Hindistan, Finlandiya, Bolivya ve Singapur gibi ülkeler Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesinde yer alan ve “Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz, hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan onuruna aykırıdır “ diyen 10. maddesi uyarınca sirklerde hayvan kullanılmasını yasaklamıştır. Türkiye’nin de en kısa süre içinde bu ülkeler arasında yerini alması dileğiyle, bırakalım hayvanlar kafeslerde acı çekerek değil ait oldukları doğada huzur içinde yaşasınlar.



Uluslararası hayvan hakları örgütü PETA sirklerde hayvanlarla yapılan şovların perde arkası görüntülerini gözler önüne serdi.




Görüntülerde Ringling Bros. sirki için sahneye çıkacak yavru filin elektro şok ve kancalarla eğitim işkencesi yer alıyor.


Şovlarıyla seyirciyi eğlendiren hayvanlar için sirkin perde arkası zincir ve kafesler içinde işkence kampı gibi. PETA'nın protesto ettiği ve dünyanın dikkatini çekmeye çalıştığı bu durumla ilgili Bolivya'dan olumlu bir karar çıktı ve sirklerde hayvan kullanımı yasaklandı.



Fakat bu görüntüler dünyanın diğer yerlerinde tekrarlanmaya devam etmekte...













Kaynak:Haytap